İstanbul’u turist misali karış karış gezdik sizler için.. Yürümekten harap ve bitap düşerek bu yazıyı yazmak bizden, oturduğunuz yerden keyifle okuyup maceramıza eşlik etmek sizlerden..

Gitti Saffet, Geldi Mustafa !
Tam bir şehir turu arayışı içerisindeyiz. Tramvaydan Laleli durağında indik. Aslında aradığımız şey belli. ( flashback: 2 ay önce Cevahir’de dolaşmaktayız. Ben uzun zmndır aradığım hayalimdeki büyük,kahverengi çantaya en yakın özelliklere sahip olanı Debenhams’ta buluyorum. Eh fiyatı da fena diil.. – Artyyy bn bunu alıyım ya.. Az ilerde duran Artemiz gelir, çantaya bakar, fiyatına bakar ve – Kızımmm deli misin yaa aynısı Beyazıtta var 30 milyon hem de!! Şimdi ben bunun üstüne o çantayı alsam senelerdir beni arkadaş bellemiş bağrına basmış Artym bna saf, kandırılmaya müsait vatandaş muamelesi yapmaz mı? Yapar..hakkıdır.. Bn de bilinçli tüketici gülümsememi takınarak –Aa süpermiş o zmn haftaya gidelimmmm diyorum ve mağazadan kendimizle gurur duyar vaziyette ayrılıyoruz..) Beni hayalimdeki çantaya götürücek bu ulvi yola, e hazır buralara kadar gelmişiz bi daha ne zaman gelicez ki, mantığıyla Artemizin anlata anlata bitiremediği Junker’i aramakla başladık. O ana kadar kendinden emin, çevreye gayet hakim gözüken sevgili arkadaşım, hay Allah buradan mıydı ki, şurdan bi yerden sağa dönüyoduk ama nerdendi :S demeye başlayınca anladık ki vakit esnaftan yardım isteme vaktidir.. Nitekim yurdumun yardım sever insanı sayesinde Junker’i bulduk.. Bulduk da, Arty’m bi tuhaflık var bu işte diyo başka bişey demiyo.. Girdik içeri:
Satıcı 1: Buyurun?
A: Ya sizin başka bi şubeniz vardı?
Satıcı 1: Var evet, Ukrayna’da..
S: :o :s
A: Ya hayır, böyle 3 katlı falan filan..
Satıcı 1: Karıştırıyosunuz sanırım?
A: Nasıl olur yaa daha geçen sene geldim ben.. Mustafa Bey diil mi buranın sahibi?
Satıcı 1: (bu kez şaşkın) Evet, ama başka şubemiz yok burada..
Satıcı 2: Buyurun bi çayımızı için..
S: Yok sağolun almıyalm biz (çaktırmadan) Arty yürü gidelim
A: Neyse peki iyi günler..
Dışarı çıktık ve fakat Artemiz’in kuşkuları bitmemişti. Hemen ordaki bi esnafa sordu bu kez, adam da aynı cevabı verdi ama ona ek olarak tarif ettiğimiz gibi bi mağazanın az ilerde, başka bi isimle olduğunu söyledi.
Artemiz bununla yetinir mi? Tabi ki hayır.. Hemen, Junker’in hayatımıza bi şekilde girmesindeki esas sorumlu olan kuzeni Ayça’yı aradı. Bu telefon konuşmasından çıkan sonuç: “Murat’ı bulun”du. E güzel, bulalım bakalm.. Tam biz yeniden içeri girmeye hazırlanırken, az önce çay- kahve ikram etmeye pek hevesli olan genç dışarı çıkmaktaydı…
A: Murat bey varmış burada?
Satıcı 2: (bi süre durup aval aval suratımıza baktıktan sonra) Benim
A : Ayça’nın kuzeniyim de ben….
Çeşitli açıklamaların ardından anlaşılır ki, Artemiz’in aramakta olduğu mağazayla ortaklıkları varmış ( Arty’nin yüzünde “evet bn biliyodummm” şeklinde zafer ifadesi) ancak bu ortaklık 3.5 sene önce bitmiş ( ama ama ama nası olur :S ifadesi )
Velhasıl, böylesi bi kördüğümü çözebilmiş olmanın verdiği mutlulukla sözü geçen diğer mağazaya ulaştık. Bu arada ben bambaşka bi ülkeye gelmişim gibi bakınıyorum etrafa.. Ve evet, vay canına, baya büyükmüş burası! İçeri girdik.. Rusya, Ukrayna, Moldovya.. bilimum ülkelerden gelmiş sarışın renkli gözlü ablaların tezgahtarlık yaptığı bi yer :S Dikkat çekmeden 3-5 bişi bakalım bari dedik ama ne mümkün.. Anında bi amca belirdi yanımızda..
-Neresi için bakmıştınız?
( Ben: What? Who? Me? şeklinde bakışlar atıp arkamı dönüyorum )
A: Kendimiz için bakıyoduk biz öyle..
- Perakende satışımız yok..İzin veremiyoruz maalesef
A: Ben alıyodum daha önce ama?
- 3 sene önceydi o. 3 senede 1 gelirseniz böyle olur tabi! ( kınayan bakışlar..)
( Aylık yoklamamız eksik amca, affet bizi :S )
A: Mustafa bey vardı?? ( Sus Artemiz suss :))) )
…
Ve kendimizi kapının dışında bulduk..
Sizin kaybınız, hıh!
Halbuki biz koskoca Mustafa Bey’i tanıyoruz :lol: :lol:
Bu rezil anın utancından çok çabuk kurtulup yolumuza devam ettik. Zaten ben çanta arıyorum dünya umrumda diil.
E ama..Geziyoruz geziyoruz alınası hiçbişey yok ki burada!! Debenhams’taki çanta da bitti :S
Ağlıcam galiba..
Sonra nispeten daha başarılı bi çantacıya girdik.. Burada en azından bakılabilir bişeyler var. Derken satıcı arkadaşlarla konuşuyoruz , bi bakıyorum Artemiz Mustafa Bey’i anlatıyo çocuğa :o Nası yaa??! Koptuğum an tabi benim..
Ordan yardımsever ayakkabıcı amca, tuhaf şiveli çantacı abi ve Cem Yılmaz çakması çantacılarımıza uğrayıp turumuzun ilk ayağını tamamlıyoruz..
Ceniferrrr =))
Turumuzun ikinci ayağı olan Kapalıçarşı’ya adım attığımız ilk andan itibaren aklımızda tek bişey var : Fotoğraf çekmek! Ama esnaf öle bi bakıyo ki çekinmemek elde diil.. Diğer yandan turist abiler ablalar gayet gamsız tasasız basıyolar deklanşörlere. Turist olmak varmış kendi yurdumuzda diyoruz biz de..

A: İngilizce konuş turist sansınlar bizi
S: Ok baby :)
Artemiz’in telefonu çalar. Arayan Onur’dur. Yol ortasında durur konuşmaya başlar:
-Naber? Aa Türkçe konuşmıcaktık di mii.. How are you Onur?
O esnada telefonun diğer ucundaki Onur’un halet-i ruhiyesi hala merak konusudur :)
Ben turist havası yaratmaya çalışıyorum, ki bu hiç de zor olmuyo, zira gerçekten turist gibiyim.. Vay be şehrimin kültürel zenginliği, İstanbul gibisi yok, ne kadar otantik ne kadar etnikkkk düşünceleri dolaşıyo kafamda..
Marputçular Çarşısı’na ulaşmak niyetindeyiz. Ama nasıl ? Soralım..
-Marputçular Çarşısı nerde acaba?
- Şimdi, 4 ekran sayın, sonra sol sonra 4 sağ sayın sonra yine sol…( hala anlatıyo..) Orda sorun tekrar
S: Anladım.. Biz 4 ekran sayalım soralım yine :)
**********************************************
A: Marputçular Çarşısı’na nasıl gidebiliriz?
- Nereye?
A: Marputçular Çarşısı
- ??!..
- Buyurun ben yardımcı olıyım?
( Ah canım benimm yardımcı olıyım diyen diline kurban =) Güzel çocuk Allah sahibine bağışlasın tabi bize ne :D)
A:Marputçular Çarşısı ?
-Yürüycek misiniz?
A: Bi vasıta var mı ki?
- Yok.. Ztn yokuş aşağıdır orası.. Salın kendinizi aşağı, keyifli olur yürümek.
Saldık kendimizi aşağı.. Mahmutpaşa Kapısı göründü. ( Mağmütpeşa kapisii?? Oh i see :) )
Heybetli bi giriş falan, tam önünde fotoğraf çektirmelik.. Tam makineyi çıkarıcakken, karşıda bi güvenlik görevlisi.. Ah be Saffet teyze, burada da buldu ajanların bizi.. (bkz. the fucking security! Ahaaha ) Yol boyunca yurdum insanından çeşitli yaratıcı cümleler duymadık diil. Ama turist takılıyoruz ya, hiç oralı diiliz. Ta ki abinin biri “Düştü” diye bağırana kadar. Hay Allah, ne düşürdük ki diye dönüp bakıyoruz (sazan bakışı) “Fiyatlar düştüüü nihahhaha” diyo abi.. Rezillik, turist karizmamız yerlerde !
Nihayet Marputçular Çarşısı’na ulaştık. Anacım burada da ne suratsız satıcılar var. Sonunda o kadar saat yürü yürü aldığımız birer taç ( Arty özene bezene seçiyo “papatya”sı düzgün olsun diye.. Papatya dediği de bildiğimiz kurdele :lol: )
Girerken aydınlık olan hava çıkarken kapkaranlık..
Nerdeyiz nereye gidiyoruz..Hiçbi fikrimiz yok..
Allah sonumuzu hayır etsin derken, Mısır Çarşısı’nın kapısında buluyoruz kendimizi.. Şükürler olsun kaybolmadık!
Not: Kapalıçarşı turundan çıkarılacak ana fikir “Her gördüğün tüylü montluyu J.Lo sanma” :lol: :lol: :lol:
Arap Tatlısı diil, Antep Tatlısı!

“Resim mi çekceksiniz 1.5 milyon ehuehu – Ahaaha şakacı seni ”
Bu arada ben açlıktan ölmek üzereydim. Tam gücüm kuvvetim bitmek üzereydi ki Antep tatlısı yetişti imdadımıza. Onlarca Şam fıstığı, bal, şeker, çikolata.. Sen al bunları karıştır kavur bişiler yap işte, ortaya böle bi tatlı çıksın.. Arka arkaya 2 tane yiyebilene madalya verilmeli derken biz, esnaf abi hayretler içinde : “ Ağır mı? Valla ilk kez sizden duydum!” Yeme bizi abi yaa bu kadar da şaşırılmaz ki buna…


Galata Köprüsü’nden İstanbul bi başka..
Mısır Çarşısı’ndan rengarenk fotoğraflarımızla ayrıldık. Buraya kadar yürümüşüz bunca zorluğa göğüs germişiz, bari tam olsun, yemeği de hakkıyla yiyelim dedik, Tünel’e doğru yol almaya devam ettik. Eminönü kargaşasından sıyrıldık attık kendimizi Galata Köprüsü’ne.. E manzara güzel, ortalık sakin.. O zaman napmalı? Tabi ki fotoğraf çekmeli.. Sağdan soldan, rüzgar da yandan yandan.. Çok bi şekiliz pek bi şekiliz :)
Bizim karizmamız, güzelliğimiz tartışılmaz tamam ama Galata Köprüsü’nden İstanbul da bi başka güzel yaa.. Hava kararmış , renkli ışıklar vurmuş suya, yukarıda ay parlıyor.. Bi kere daha anlıyoruz, bi kez İstanbul havasını aldı mı başka şehirde yaşayamaz insan..
Mısır Çarşısı’ndan rengarenk fotoğraflarımızla ayrıldık. Buraya kadar yürümüşüz bunca zorluğa göğüs germişiz, bari tam olsun, yemeği de hakkıyla yiyelim dedik, Tünel’e doğru yol almaya devam ettik. Eminönü kargaşasından sıyrıldık attık kendimizi Galata Köprüsü’ne.. E manzara güzel, ortalık sakin.. O zaman napmalı? Tabi ki fotoğraf çekmeli.. Sağdan soldan, rüzgar da yandan yandan.. Çok bi şekiliz pek bi şekiliz :)
Bizim karizmamız, güzelliğimiz tartışılmaz tamam ama Galata Köprüsü’nden İstanbul da bi başka güzel yaa.. Hava kararmış , renkli ışıklar vurmuş suya, yukarıda ay parlıyor.. Bi kere daha anlıyoruz, bi kez İstanbul havasını aldı mı başka şehirde yaşayamaz insan..

Canım Ciğerim:
5 saat yürüdükten sonra o merdivenleri nasıl çıktık biz :s Güç bela Galata Köprüsü’ne ulaştık, bi süre orda soluklandık. Artık yemek yemek farz oldu yoksa yığılıp kalıcaz bi yerlerde. Nerde yiycez peki? Türkiye’nin 1 numaralı ciğercisinde! Cem Yılmaz haftada 1 burda yiyoo ( vayyyy beee) Peki ben ciğer yer miyim? ASLA!! Et şiş de var.. E tamam o zmn hadi gidelim.
S: Artemiz uzak diil di mi?
A: Yok canım geldik az kaldı
Yürüyoruz..Yürüyoruz.. Ay hala yürüyoruz..
Tam yok ben daha yürüyemem derken, işte aradığımız mekan tam karşımızda!
Yaşasınnnn :)
Açlıktan mı bilmem ama pek bi lezzetli geldi orda yediğim yemek.. Yarım porsiyonla doyduk üstelik. Not edilesi, gidilesi bi yer..
Üstelik yalnızca yemek yemekle kalmadık, çok önemli bi hayat dersi de çıkardık buradan : Taburede oturuyosan eğer, belini kontrol et ;)
5 saat yürüdükten sonra o merdivenleri nasıl çıktık biz :s Güç bela Galata Köprüsü’ne ulaştık, bi süre orda soluklandık. Artık yemek yemek farz oldu yoksa yığılıp kalıcaz bi yerlerde. Nerde yiycez peki? Türkiye’nin 1 numaralı ciğercisinde! Cem Yılmaz haftada 1 burda yiyoo ( vayyyy beee) Peki ben ciğer yer miyim? ASLA!! Et şiş de var.. E tamam o zmn hadi gidelim.
S: Artemiz uzak diil di mi?
A: Yok canım geldik az kaldı
Yürüyoruz..Yürüyoruz.. Ay hala yürüyoruz..
Tam yok ben daha yürüyemem derken, işte aradığımız mekan tam karşımızda!
Yaşasınnnn :)
Açlıktan mı bilmem ama pek bi lezzetli geldi orda yediğim yemek.. Yarım porsiyonla doyduk üstelik. Not edilesi, gidilesi bi yer..
Üstelik yalnızca yemek yemekle kalmadık, çok önemli bi hayat dersi de çıkardık buradan : Taburede oturuyosan eğer, belini kontrol et ;)

Tel: 2526060
Adres: Asmalımescit Mahallesi Minare Sokak No:1
Adres: Asmalımescit Mahallesi Minare Sokak No:1
Amaç : Oyunu tekrar eski haline getirmek :S
Karnımız tok, sırtımız pek. Eh dinlendik de sayılır. Günün geri kalanını sıradan geçirelim yeter ki..
Hava soğuk mu? Evet.. Yeterince yorulduk mu? E evet
Ama kız milleti için mağaza mağaza gezmeye engel midir tüm bunlar?? HAAYYIIRR
Gerekli gereksiz demeden giriyoruz her yere.. Ama genel bi memnuniyetsizlik hali var ikimizde de. Artemiz her gördüğü saçma sapan body için “Ay ama kollarına bak ne güzelll” demese yılın en çekilmez müşterileri ilan edilebiliriz, o potansiyel var..
Bu durum Megavizyon’a girene kadar devam etti. Hedef : “Mekanik Puzzle”lar. Adamlar yapmış.. Kutuyu alıp bakınca cidden zeka gerektiren şeyler olduğu belli Allah için.. Peki diyoruz neymiş bu işin aslı, çeviriyoruz kutunun arkasını.. Amaç : Metal halkaları birbirinden ayırın, daha sonra oyunu eski haline getirin. Hmm.. Bi de şu şişeli olana bakalım daha bi komplike o. Amaç: Topu şişeden çıkarın ve oyunu eski haline getirin.. Sonuçta oyunu eski haline getiriceksem ne diye kasıyım saatlerce hatta belki günlerce.. E hadi yaptım diyelim kimi inandırıcam, bn bunu bozdum yine yaptım çok zekiyim naberr diyip?? Bunu tartışıyoruz ama Artemiz bi yandan şişeyi mütemadiyen sallamak suretiyle oyunu kutuyu bile açmadan çözebilicene inanmış.. Hayır yani afacanlık yapıcaksın madem, neden tutup en pahalısını seçiyosun, bi kırılsa battık :)
Çok şükür Onur ben geldim diye telefon açtı da kazasız belasız terk ettik olay mahalini..
Gerçi çocuk geldiğine gelicene bin pişman oldu orası ayrı.. Derdimiz 7 saati, metroya yürüdüğümüz 10 dakika içinde Onur’a anlatmak. Özet geçmek de diil yani, hiçbi detayı atlamıyoruz zira.. Yaşadığı kısa süreli şoku çabuk atlattı Onur neyse ki, kıyısından köşesinden yakaladı konuyu.. artık ne kadarına yetişebildi, ne kadarını anlayabildi.. orası meçhul..
*********************************************
Bir macerayı daha aklımızda sorularla noktaladık..
“Mustafa Bey” diye biri gerçekten var mıdır yoksa tamamen hayal ürünü müdür?
Saffet Teyze Laleli esnafını görüldüğümüz yerde kovalanmamız için tembihlemiş midir yoksa bu tamamen bizim talihsizliğimiz midir?
Saffet Teyze’nin Kapalıçarşı’ya yerleştirdiği ajanlar bizi turist taklidi yaptığımız için tanımamış olabilirler mi? Tanısalardı halimiz ne olurdu?
Bu soruların cevapları bi sonraki macerada bulunabilecek mi?
..
Sultanahmette görüşmek üzere ;)
Karnımız tok, sırtımız pek. Eh dinlendik de sayılır. Günün geri kalanını sıradan geçirelim yeter ki..
Hava soğuk mu? Evet.. Yeterince yorulduk mu? E evet
Ama kız milleti için mağaza mağaza gezmeye engel midir tüm bunlar?? HAAYYIIRR
Gerekli gereksiz demeden giriyoruz her yere.. Ama genel bi memnuniyetsizlik hali var ikimizde de. Artemiz her gördüğü saçma sapan body için “Ay ama kollarına bak ne güzelll” demese yılın en çekilmez müşterileri ilan edilebiliriz, o potansiyel var..
Bu durum Megavizyon’a girene kadar devam etti. Hedef : “Mekanik Puzzle”lar. Adamlar yapmış.. Kutuyu alıp bakınca cidden zeka gerektiren şeyler olduğu belli Allah için.. Peki diyoruz neymiş bu işin aslı, çeviriyoruz kutunun arkasını.. Amaç : Metal halkaları birbirinden ayırın, daha sonra oyunu eski haline getirin. Hmm.. Bi de şu şişeli olana bakalım daha bi komplike o. Amaç: Topu şişeden çıkarın ve oyunu eski haline getirin.. Sonuçta oyunu eski haline getiriceksem ne diye kasıyım saatlerce hatta belki günlerce.. E hadi yaptım diyelim kimi inandırıcam, bn bunu bozdum yine yaptım çok zekiyim naberr diyip?? Bunu tartışıyoruz ama Artemiz bi yandan şişeyi mütemadiyen sallamak suretiyle oyunu kutuyu bile açmadan çözebilicene inanmış.. Hayır yani afacanlık yapıcaksın madem, neden tutup en pahalısını seçiyosun, bi kırılsa battık :)
Çok şükür Onur ben geldim diye telefon açtı da kazasız belasız terk ettik olay mahalini..
Gerçi çocuk geldiğine gelicene bin pişman oldu orası ayrı.. Derdimiz 7 saati, metroya yürüdüğümüz 10 dakika içinde Onur’a anlatmak. Özet geçmek de diil yani, hiçbi detayı atlamıyoruz zira.. Yaşadığı kısa süreli şoku çabuk atlattı Onur neyse ki, kıyısından köşesinden yakaladı konuyu.. artık ne kadarına yetişebildi, ne kadarını anlayabildi.. orası meçhul..
*********************************************
Bir macerayı daha aklımızda sorularla noktaladık..
“Mustafa Bey” diye biri gerçekten var mıdır yoksa tamamen hayal ürünü müdür?
Saffet Teyze Laleli esnafını görüldüğümüz yerde kovalanmamız için tembihlemiş midir yoksa bu tamamen bizim talihsizliğimiz midir?
Saffet Teyze’nin Kapalıçarşı’ya yerleştirdiği ajanlar bizi turist taklidi yaptığımız için tanımamış olabilirler mi? Tanısalardı halimiz ne olurdu?
Bu soruların cevapları bi sonraki macerada bulunabilecek mi?
..
Sultanahmette görüşmek üzere ;)
1 comment:
:) cok guzel ve eglenceli bir gundu..
bir sonraki macera sultanahmette baslıyor topkapı yerebatan derken erol tas kahvesinde dewam ediyor.. şimdilik bu kadar bilgi yeter.. saffet teyze ve ajanları.. haydi bakalım hodrimeydan.. yerimizi de belli ettik.. bekliyoruzz...
Post a Comment