Tuesday, January 30, 2007

Nazar Değmesinnnn.. { Darısı başımıza :) }

Dünyalar güzeli kardeşim, değerlilerin değerlisi İnci'm dün bana bi hatırlatmada bulundu..

Biz daha küçükken ufacıkken, yazlık tayfasıyla toplanıp hasret giderdiğimiz bi gün olsa gerek, İncim erkek arkadaşını getirip tanıştırmış bizle.. Sonra aynı akşam bana konu hakkındaki fikrimi sormuş. Bn de ona : " Gözlerinden anlaşılıyo sni sevdiği" demişim..
Buraya kadar şaşılıcak bi yanı yok hikayenin..
Bulunduğumuz tarih itibariyle bu olayın üzerinden 7 sene geçmiş..
Bugün gelip bana aynı soruyu sorsalar bu konuyla ilgili
Bnm cvbım yine aynı olur..
İşte bence bu, şaşılıcak bişi..
7 sene sonunda iki insanın birbirinin gözlerine hala sevgiyle bakabiliyo olması yani..


Gerçek aşk insanın karşısına her zaman çıkabilicek bişi diil,
Değerini bilmek lazım..








7. seneniz mutlu ve huzurlu olsun canlarım...
Allah nazarlardan saklasın!

Seviyorum sizi :*






Serat yoksa bni beenmiyör musunn??!

Dedim ki, madem artık benim de bir "blog"um, fikirlerimi özgürce beyan edebileceğim tamamen bana ait bir platformum var (ay böyle söyleyince pek bi havalı oldu yalnz :P ) neden bunun nimetlerinden faydalanmıyım, diil mii ama?? Bunun farkındalıktan hareketle düşündüm taşındım, siz sevgili arkadaşlarıma şikayet ve dileklerimi burdan açık mektup formatında duyurmaya karar verdimmm (nasılımmm:D ) Yani özetle bundan sonra, tüm dünya internet kullanıcılarının erişimine açık olduğunun özellikle altını çizmek istediğim bu sitede böyle teşhir edilmek istemiosanız, bana iyi davranın =))



Evet bu açıklamanın ardından ilk talihlimizi tanıyalım:




Serhat ( a.k.a Serat)

{ ayrıntılı bilgi için bkz. uyuz insan numunesi , photoshop delisi , www. nedenmsndesibelihicsallamiyorum.com }

Sevgili Serat,
Hayatıma nasıl girdin nerden girdin inan hatırlamıyorum, ama çok belli ki kaderin talihsiz bi oyunu oldu bu bana :P Gerçi yiğidi öldür hakkını yeme demişler, Allah için aylardır çok eğlenceli muhabbetlerimiz de olmadı diil. Ama son zmnlarda snde bi sallamamazlık, bi ilgisizliktir almış başını gidiyo. Msn' deki "bnmle ilgilen,bnmle ilgilen" çağrılarıma kulak vermemen bardağı taşıran son damlaydı. Bu yazıyı yazmak da bu sebeple farz oldu.


Şekil 1.a

' si belle.. ' :
bn gidiorm
serat :
aaa nereyee
' si belle.. ' :
gezmeee
serat :
pıff iyi gittt
' si belle.. ' :
pıf snsin
' si belle.. ' :
bn sna küsüm ayrıca
serat :
aaaa niye ki
serat :
bak bak dökülüyo yavaş yavaş
serat :
söle cnm niye küssün
' si belle.. ' :
cnm sna küsmek istedi
' si belle.. ' :
bnmle hiç ilgilenmediin için
serat :
bi dk gelicem hemen
' si belle.. ' :
bak işte


ve serhat gider.. bi müddet snra gelir.. 2 kelime ettikten sonra yine kayıplara karışır..

Serat insanı! Protesto ediyorum artık sni!
Herkes tarafından bilinen bi gerçek var ki, Sibel'in canı fena halde sıkılmışsa ve / veya şımartılma saati gelmişse ona ilgi göstermek en birinci arkadaşlık ve hatta vatandaşlık vazifesidir.
Son zmnlarda içinde bulunduğun bu gaflet ve dalaletten kurtulman için taaa buralardan sesleniyorum sana
Yine de bi fayda etmezse haftaya Serap Ezgü'ye çıkıcam artık başka çarem kalmadı, çok mağdurum..

İlgisizliğin yetmedi bi de tehditkar oldun sen bu aralar

Şekil 2.a

' si belle.. ' :
hep bn slm weriorm ztn
' si belle.. ' :
snra da proje yapıorm bi git diosn
serat :
ahah bi gitmiş
serat:
döverim seni
' si belle.. ' :
bi de şiddetle tehdit ediliorm
' si belle.. ' :
bn daha napıım yani
serat :
ederim
serat :
ibo'yum ben
serat :
ayuyum



*****************

' si belle..' :
sn de bi aşık ol da
' si belle..' :
o zmn görürüm sni bn
' si belle.. ' :
ne şarkılar yazarsn
' si belle.. ' :
:)
serat:
indim dereye taş bulamadım,indim dereye taş bulamadım, göynüme göre yar bulamadım.. böyle miydi
' si belle.. ' :
snden bişicik olmas
serat :
bni siz bitirdiniz ülenn allahsızlarr
' si belle..' :
bni ne katıosn be
serat :
yediniz bitirdiniz
' si belle..' :
aaa
'si belle.. ' :
sanki bn bişi yaptım
' si belle.. ' :
tanımam etmem kardeşim sni
' si belle.. ' :
alla allaa
serat :
döverim lan seni de hırslandım şimdi bak

**********************************

Ve son olarak ;

Öyle manzaraymış, sürrealist çalışmaymış, retroymuş bilmem neymiş uğraşıcana bnm sanat eseri tadındaki fotolarımı shoplasana hayırsız!
Sanatçı ruhlu arkadaşımız var diye seviniyoruz ama bize bi faydası olmadıktan sonra ne anladm ben bu işten
Peeehhh!

*********************************
Yazdık yazdık vardık sonuca

"Bacım sen de çok konuşuosun bunca yazı oku oku bitmez kim uğraşıcak şimdi" diyenler , sadece bu kısmı okusanız da yeter, bıdı bıdı yapmayın

Seratçııımmm;

Dağ bayır demeden gezip yurdumun taşını toprağını, bilimum gereksiz objesini çekiosun
Üşenmiyosun bi de onlarla saatlerce photoshopta uğraşıosn
Eh be çocuk ,madem o kadar vaktin var niye bana zaman ayırmıosunnnn????
Yoksa bni beenmior musunnn :S :S


*Not : Msn konuşmalarındaki gereksz detaylar tarafımdan elimine edilmiş ya da yer yer değişikliğe uğratılmış olabilir.. ve fakat bu bnm haklılığımı değiştirmez! Saygılarrr... :)










Sunday, January 28, 2007

"Sevgili"ye veda..


Bugün çok acılı ve onurlu olarak buradayım. Hepimiz acımızla buradayız. Bu sessizlik bizde kederli bir sevinç yaratıyor. Bugün bedenimin yarısını, sevgilimi, çocuklarımın babasını uğurluyoruz. Kimseye saygısızlık etmeden, slogansız, pankartsız, bir yürüyüş gerçekleştireceğiz. Bugün sessizliğimizden büyük bir ses vereceğiz. Katil kim olursa olsun, 17 ya da 27 yaşında, biliyorum ki o da bir zamanlar bebekti. Bir bebekten bir katil yaratmak, sorgulanmadan hiç bir şey yapılamaz. Onun dürüstlüğü, şeffaflığı, sevgisi onu buraya getirdi. Diyorlar ki, ‘O büyük bir adamdı’. Soruyorum size, ‘O büyük mü doğdu’, ‘Hayır, o da bizim gibi doğdu’. Gökten değildi, o da topraktandı. Yaptığı iş, kullandığı üslup, yüreğindeki sevgi, onu büyük yaptı. Büyük oldu çünkü, büyük düşündü, büyük söyledi. Siz de buraya geldiğiniz için büyüksünüz. Ama bununla kalmayın, bununla yetinmeyin!Nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutmakla, büyük gelecek olmaz. Yükseliş karşındakini kendin gibi sayarak olur.
Sevgilim!
Bedenin yaşlanmadan, daha hasta olmadan, sevdiklerine doyamadan gittin. Biz de geleceğiz sevgilim, o eşsiz cennete...Oraya yalnız sevgi girer. Orada gerçek sevgiyle bir arada ebediyen yaşayacağız.
Kimseyi kıskanmayan, öldürmeyen, aşağılamayan, kin tutmayan, bağışlayan, kardeşini sayan, bir sevgi, Mesih’te bulunan sevgi...
Hangi karanlık yaptıklarını, söylediklerini unutturabilir Sevgilim!
Korku mu?
Yaşam mı?
Zulüm mü?
Dünyanın zevki sefhası mı?
Yoksa ölüm mü Sevgilim?
Ben de sana yazdım, aşk mektubunu Sevgilim! Bunları yazmak zor oldu Sevgilim!
Sevdiklerinden, çocuklarından, torunlarından, bizlerden, kucağımdan ayrıldın, ülkenden ayrılmadın Sevgilim!.

"Türkler'e hakaret etti" dediler..yorumsuz..

Her an kırılacakmış gibi incecik bir ses, bir tül örtüyor yüzüne. Gülüşün... Gülüşün uzaklaşıyor Hrant. Bir tülün ardındasın. Yasla, kederle üflenen bir "duduk" sesi tülü dalgalandırıyor.

Yüzün...

Yüzün uzaklaşıyor Hrant.

Akşam oluyor.

Müzik, ıssız bir bozkır gibi...

Sen, bu müziğin içinde yapayalnız yürüyorsun...

Saçlarının dibinden kan sızıyor.

Sen Ermeniymişsin, bunu dün duydum.

Ağır bir suç olmalı.

Seni ensenden vurdular.

Bir güvercine benzetmişsin kendini son yazında.

Neşeli bir kartala benzerdin bence.

Kolay değildi durduğun yerde durmak, bütün o avcıların arasında.

Seni gülüşünle hatırlıyorum.

Gülüşün...

Gülüşün uzaklaşıyor Hrant.

Akşam çöküyor.

Civan Gasparyan çalıyor, keder toz gibi dağılıyor havaya.

Sen o barut rengi tozun içinde yapayalnız yürüyorsun.

Yetim bir çocuk olduğunu anlatmıştın bir keresinde.

Herkes ağlamıştı.

Yetim bir adamdın bence.

Koynuna sokulacak bir kalabalığı olmayanlar, kendi toprağında el durumuna düşenler yetimdir.

Yalnızdır.

Ama bak birileri geliyor.

Kim bunlar Hrant?

Kim bu kalabalık?

Kaç kişiler?

Yüz?

Bin?

On bin?

Yüz bin?

İki yüz bine yakınlar... Belki daha fazla...

Yaralı gibi yürüyorlar.

Koyu bir dövme gibi gözlerinde acı.

Kim bunlar Hrant?

Annenler geliyor, babanlar, teyzenler, amcanlar, yeğenler, kuzenler geliyor.

Ellerinde siyah kağıtlar var, "Hepimiz Ermeniyiz" yazıyor.

Evlatlarına geliyorlar.

Görebiliyor musun?

Göremezsin.

Sen öldün.

Geldik ama biraz geç kaldık.

İki gün önce gelmeliydik.

Bir kaldırımda senin üstüne beyaz bir kağıt örtmelerinden önce.

Yetim bir çocuğun ayakları gibi sahipsiz duruyor kağıdın altından çıkan ayakların.

Birinin tabanı delik.

O güleç yüzünün, yetim gözlerinin anlatamadığını o ayakkabıların anlattı insanlara.

Buna gülüyor musun?

Ölmeseydin gülerdin.

"Vicdanları var insanların" diye bağırıyordun ya, varmış gerçekten.

Ama bunu fark etmeleri için üç el silah sesi duymaları gerekiyormuş.

Annen gibi geldiler, baban gibi geldiler, amcaların, teyzelerin gibi geldiler.

Bir tane ak sakallı, takkeli bir ihtiyar Müslüman gördüm.

Görsen, sen ona sarılırdın.

Görsen, sen yetim bir adam olmazdın.

Ama göremezsin.

Sen öldün.

Sen Ermeniymişsin Hrant, bunu dün duydum.

Ağır bir suç olmalı.

Seni ensenden vurdular.

Şimdi sen olsan, o yaramaz oğlan çocuğu halinle, "Siz bizi hep vurursunuz zaten" derdin gülerek.

Çok vurduk, çok öldürdük sizi.

Hálá öldürüyoruz.

Ama bak Hrant, bu sefer katillerden yana değiliz.

Şu çocuğunu elinden tutan genç taze sana ağlıyor.

Şu yaşlı kadın, evet o senin annen olmalı, nasıl da hıçkırıyor.

"Vicdanları var insanların" diyordun ya, var gerçekten.

Bu insanlar, nasıl vurulduklarını görselerdi, bebeklerin nasıl öldüğünü, ihtiyarların azgın sulara atılıp nasıl boğulduğunu, bütün bunları görselerdi, sana geldikleri gibi onlara da giderlerdi.

Bilmiyorlardı Hrant.

Hálá bilmiyorlar.

Sen anlatmaya çalıştın.

Acıları görelim, senin deyiminle olanları "idrak edelim" istedin.

Galiba o da olacak.

Bunu sen ölümünle anlattın.

Gülme, ah biliyorum, gülebilsen gülerdin, "Ah siz" derdin, sen uslanmazsın, böyle derdin, "Biri ölmeden hiçbir şey anlamıyorsunuz."

Biraz zor anlıyoruz Hrant, başkaların acılarını biraz zor anlıyoruz.

Bak akşam oldu.

Gökyüzü mor parıltılarla kararırken Gaspar bize duduk çalsaydı, sen vurulduğunda duyduğumuz acıyı sen vurulmadan önce yaşasaydık, anlardık.

Bu kırılacakmış gibi ince ses, geceyi çağırıyor.

Bir tül örtüyor yüzüne.

Yüzün...

Yüzün uzaklaşıyor Hrant.

Saçlarının dibinden kan sızıyor.

Sen Ermeniymişsin, bunu dün duydum.

Ağır bir suç olmalı.

Seni ensenden vurdular.

Bak, binlerce insan yürüyor.

On binlerce, yüz binlerce insan yürüyor.

Rakel, senin çocukluk aşkın, karın, çocuklarının annesi, "Sevgilim" diyor sana, "Bizi bıraktın ama ülkeni bırakmadın."

Erkan Tekin, duduk çalıyor.

Benim bu akşam vakti Gaspar’ı dinlediğim gibi kalabalıklar onu dinliyor.

Sen duyamazsın.

Sen öldün.

Ülkeni bırakmadın.

Seni vilayete çağırıp tehdit etmişler.

Bir vali muavini çağırmış seni.

Buna çok kırıldım biliyor musun, bir vali muavini bu ülkede kaç yazarı makamına çağırmaya cüret edebilir?

Seni çağırmış ama...

Ben bilmiyordum ama o biliyormuş Ermeni olduğunu.

Senin ülkende sana "yabancı" dendiğini.

Cüreti bundan.

Bunun için yetim bir adamdın sen, kendi ülkende sana "yabancı" dedikleri için.

Atalarının binlerce yıldır yaşadığı topraklarda "yabancı" olduğun için.

Issız bir bozkır gibi bu müzik.

İçim kimsesizleşiyor.

Yüz binlerce "yabancı" vardı gördün mü, "Biz Ermeniyiz" yazıyordu ellerindeki siyah kağıtlarda.

"Gözünüzü seveyim, her kök kendi toprağında, benim köküm burada, ben buradan gitmem" diyordun.

Gitmedin.

Şimdi kendi toprağındasın.

Bu topraklarda ilk defa güvendesin.

Belki huzurlusun bile.

Öldün çünkü.

Annenler geç kaldı çünkü, babanlar, amcanlar geç kaldı gelmekte.

Seni bir ağaç gibi kökünün olduğu toprağa bırakmaya geldiler.

Öleceğini biliyordun değil mi?

Yazmışsın zaten.

Güvercin gibiyim, demişsin.

Neşeli bir kartal gibiydin bence.

Seni milyonlarca Türk’ün arasına "Türk düşmanı" diye yaftalayıp bıraktıklarında anlamıştın olacakları.

Ne yapmak istediklerini.

Zordu durduğun yerde durmak, onca avcının ortasında.

Bir çocuk gönderdiler seni vurmaya.

Ben seni bilirim, sen onu da severdin.

Vakit olsa, ona da "insan vicdanını" anlatırdın.

Vakit olmadı.

Gülebilsen gülerdin, "Size anlatmaya da hiç vakit olmuyor" derdin.

Anlattın ama işte...

Anladılar.

Yüz binlerle geliyorlar.

"Anladık" demek için geliyorlar.

"Biz senin katilin değiliz" demek için geliyorlar.

"Biz senin atalarını öldürenlerle aynı değiliz" demek için geliyorlar.

Annenler geliyor Hrant, babanlar geliyor, amcaların, dayıların geliyor.

Ama biraz geç kaldılar.

Her an kırılacakmış gibi ince bir ses, yüzüne bir tül örtüyor.

Yüzün...

Yüzün uzaklaşıyor Hrant.

Seni gülüşünle hatırlıyorum.

Gece iniyor...

Toz gibi bir keder dağılıyor müzikten.

Gülüşün...

Gülüşün uzaklaşıyor Hrant.

Ahmet Altan 28.01.07

Jason Mraz -1000 ThingS ~ 10 numara şarkı adresi de belli ;)

And I'm, I'm over-joyed
And I'm, I'm over-loved
And I'm feeling lucky like a little boy
Who's hiding under cover
And looking to discover
Every way to play the part inside this darkened cave


The meaning of life, well it starts at the nightlight
Close your eyes and I hope you see mine

And I've, well I've seen a thousand things in one place
But I stopped my counting when I saw your face
Erasing memory, well I feel as though I've never seen a face before
Until I saw your eyes
And they're smiling back at me through my tears
I've been counting all these years, oh
Suddenly the thousand things I've seen were nothing more than dreams of
Of you and me
You and me
Quietly at a standstill now
Fortunately you will, well you'll kiss me, I will
I will kiss you back

Oh the fact of the matter is
And I don't know what the latter is, oh no way
See, I've always wanted to kiss you
But I, I always wanted to run from you
Because I've always wanted to miss you
And I, I always wanted to come for you


Sevtap Parman sings : Que Sera Sera..

http://www.youtube.com/watch?v=FPrGZg_gTPU


İşte ses,işte yorum..
Bu kadar muhteşem bi telaffuz, böylesine kusursuz bi sesle birleşirse sonuçta elbette ki böyle dinlemeye doyum olmaz eserler çıkar!
Hele o nakaratlardaki nağmeler yok mu, insanı alıp götürüyor başka alemlere..
Üstelik Yeşilçam kökenli bir sanatçı olmasının tüm avantajlarını kullanıp teatral yeteneğiyle şarkının ruhunu yansıtıyor izleyiciye..
Performansının sonunda da şarkı boyunca sürdürdüğü coşku doruğa çıkarak çok naturel,çok içten, çok spontane bi şekilde içinden taşıveriyor zarif bir "ollley" nidası şeklinde.

"Türkiye'den dünya standartlarında şarkıcı çıkmaz" diyenler izlesin ve bir kez daha düşünsün.

Büyüksün Sevtap Parman!


Not: Bağımlılık yapıyo,izledikçe izleyesim gelio dediniz.. Videoyu kaldırdım, ama linki baki kalacaktır ;)

ah DALAMAN ahh =)

Bu haftaki gezelim görelim köşemizde {ki öyle bi köşe yok, ayıp olmasn diye yapmam gerekir mi bugünden sonra??} Muğla'nın güzel yazlık beldesi Dalaman'a gidiyoruz :D


Dalaman Muğla ilinin bir ilçesidir. Dalaman Uluslararası Havaalanı bu ilçe sınırları içerisindedir. Ortaca'nın da ilçe haline getirilmesinden sonra bağlı beldesi kalmamıştır. 16 köyü bulunmaktadır. Akdeniz Bölgesi’nde, Muğla İline bağlı bir ilçe olan Dalaman, Muğla İli Köyceğiz, Ortaca ve Fethiye ilçeleri ile Denizli ili Çameli ilçesi arasında yer almaktadır.Doğu, kuzey ve batı kesimleri dağlık, güneyi ovalıktır. İlçe topraklarını Gölgeli Dağlar (2.295 m.), Boncuk Dağı (2.265 m.) engebelendirmektedir. Fethiye Körfezi’ne paralel uzanan bu dağların etekleri yapraklı, yüksek kesimleri de iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlarla kaplıdır. Dalaman Ovası, Muğla ilinin en verimli ovasıdır. İlçe topraklarını Dalaman Çayı sulamakta olup, Akdeniz ve Ege Bölgeleri geçiş noktasında bulunmaktadır. Dirmil yakınlarındaki Kocaş dağından doğan, Dalaman çayı Marmaris ve Fethiye arasında yer alır. Toplam uzunluğu 229 km.dir. Batı Toroslar’ın Göktepe ve Yaylacık dağlarından inen kolların birleşmesiyle büyüyen çay, dar ve derin bir vadi içinde akarak, Ortaca’nın 8 km. güneyinden denize dökülür.Deniz seviyesinden yüksekliği 15 m.dir. Yüzölçümü 61.694 hektar olan ilçenin 2000 Yılı Genel Nüfus sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 28.148’dir.
İlçenin iklimi tipik Akdeniz iklimi olup, Subtropikal iklimi olarak tanımlanabilir. Bu iklim karakteristiğine uygun olarak, yörede kışları ılık ve yağışlı, yazları ise kurak ve sıcaktır. Yıllık ortalama yağış miktarı 1044.5 mm.dir.
İlçenin ekonomisi turizm, nakliyecilik, tarım, kağıt sanayiine dayalıdır. Yetiştirilen başlıca tarımsal ürünler, buğday, ayçiçeği, fiğ, yonca, pamuk, mısırdır. Bunların yanı sıra narenciye üretilmekte olup, nar, incir, avokado üretilir. Hayvancılıkta damızlık inek yetiştirilir. Buna bağlı süt üretimi yapılmaktadır. İlçede bulunan kuruluşların başında 1982’de işletmeye açılan Dalaman Havaalanı, TİGEM ve Kağıt Fabrikası ve devlet Üretme Çiftliği gelmektedir. Özellikle Kağıt Fabrikası mamullerinin ve yörenin tarımsal ürünlerini yurdun dört bir yanına taşıyan canlı bir ulaştırma sektörü vardır.
Muğla’nın turistik yörelerine havaalanı vasıtası ile turist girişlerini dolayısı ile ilçenin ekonomisini etkilemektedir. Dalaman Havalimanı artan yolcu trafiğini karşılamak amacı ile yeni tesisler yapılmıştır. Göcek koyları olarak bilinen Dalaman ilçe sınırları içerisinde kalan koylar yat turizmi için çok elverişlidir.
Kurşunlu, Akbükü, Göbün, Boynuzbükü, ve Sarsala koyları bunların başlıcalarıdır. Ayrıca Dalaman Yat Limanı ve Deniz Otobüsü Yanaşma Yeri proje ihalesi tamamlanmış olup, yerin bir bölümü SİT, bir bölümü Özel Çevre Koruma Bölgesi içerisinde kalmaktadır.
İlçenin tarihi ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Yörede yeterli arkeoloji kazısı ve yüzey araştırması yapılmadığından bu konuda bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Antik Karya bölgesi içerisinde olduğundan ilçe tarihinin çok eskilere dayandığı sanılmaktadır.
Daha önce Köyceğiz İlçesine bağlı olan Atakent ve Dalaman beldelerinin birleşmesiyle tek bir Belediye olan Dalaman, 1983’te ilçe konumuna getirilmiştir.
Euhippe antik kentinin Karia bölgesinin kuzeyinde, Dalaman’ın yanı başında Alacatlı Köyü’nün (Alaca-atlı) bulunduğu yerde olduğu sanılmaktadır.




Dalaman Çayı
Çevrede yer alan turistik tesislerin konukları ve rafting meraklıları uğrak noktalarından olan Dalaman Çayı'na kendileri için düzenlenen ve tüm araç ve gereçleri karşılayan rafting acentaları tarafından getiriliyorlar. Demirli Köyü Akköprü altından başlayan 14 km.lik rafting turları, gün boyunca devam ediyor. Fotoğraflar çekiliyor. Kır lokantalarında yemek yeniyor. Neşe içinde günü tamamlayan turistler yine kendilerini getiren minibüslerle otellerine bırakılıyor.

Rafting yapmak isteyenler yanlarına sadece mayo, ıslanabilir ayakkabı ve poşet içinde havlu alıyorlar. Zorluk derecesi 2'yi geçen etaplar başlangıç noktası olan Kemerli Köprü'nün 15 km. yukarısında bulunuyor. Bot, kürek, can yeleği, kask gibi malzemeler acenta tarafından karşılanıyor. Önceden sigortalanmış turistlere Rafting sonunda günün anısına sertifika veriliyor.Sandras Dağı, Ağla Yaylası, Yuvarlakçay, Kaunos, Dalyan, Pisilis, Sarıgerme, Aşı Koyu, Babaada bölgeyi ziyaret eden turistlerin uğrak noktalarını oluşturuyor.




















Sarsıla Koyu
Dalaman "istasyonu"nun yapımı için kullanılan malzemelerin çoğu, Fransa’dan gemilerle gelmiş. Ve gemiler, Dalaman’a 12 km uzaklıktaki korunaklı ve sakin koy olan Sarsıla Koyu’na yanaşmışlar.
Koy şimdi mavi yolculuğa çıkan tekne ve yatların uğrak yerlerinden biri. Çamlarla denizin kucaklaştığı, hiç bir yapılaşmanın olmadığı tertemiz deniz ve kumsala sahip koyun tek kusuru, karayolunun kötülüğü. Arazi aracınız yoksa hiç denemeyin. Havaalanı yolundan Kabukarkın köyü üzerinden geçilerek gidilen stabilize orman yolu, Dalaman çayının kollarından Tersakan çayının yanından ve denize bağlantılı kükürtlü bir çok gölün çevresinden geçiyor. Son derece keyifli görüntülerin eşlik ettiği yolculuk Sarsıla koyunun zirvesine ulaştığında gerçekten de sarsıcı bir panoramaya dönüşüyor.





Sarıgerme












Dalaman Havaalanına yakınlığı ve modern konaklama tesislerinin hizmete girmesiyle bir anda popülerleşen bir turizm merkezi oldu Sarıgerme.
Sırtını çamlara dayamış Sarıgerme sahilinde ince kumsalla çamların amansız mücedelesi sürmüş yüzyıllar boyu. Tarihte Pisilis antik kuruluymuş bu sahillerde. Kent şimdi kumların altında.
Kazı çalışması yapılmadan bölgenin turizme açılmasıyla ve otellerin yapılmasıyla Pisilis tarihin ve kumun derinliklerinde yaşamaya mahkum edilmiş.
Sarıgerme, Osmaniye köyünün sahilinin adı. Köy sahilden 850 m içeride. Sarıgerme adı, Osmaniye’nin içinden geçen ve kumsalı bölen Sarıçay’la ilişkili. Sarıçay ormandan kesilen kerestelerin denize taşınmasından kullanılırmış. Keresteler denize kaçmasın diye de deniz bağlantısı kapatılırmış. Bu işleme "germe" denirmiş. Sarıgerme adı da böyle oluşmuş.
7 km uzunluğundaki kumsalı, sığ denizi ve biraz açıktaki Baba Ada’sıyla Sarıgerme tam bir tatil cenneti.
Düne kadar tam bir mezbelelik olan kumsal, bölgede kurulan derneğin girişimleriyle temizlenmiş, büfe, duş-wc, şezlong ve şemsiye, kabinlerin yanında Osmaniye köyüne çekçek bağlantısı gibi hizmetler sağlanmış.
Lüx otellerin aldığı bütün hizmetler böylelikle, Osmaniye köyü içindeki pansiyon ve küçük motellerde kalanlar tarafından da alınmaya başlamış.
Sahil düzenlemesi ve bakımı için girişte küçük bir katkı payı alınıyor.
Kumsalın açığındaki Babaada, Marmaris Göcek arasında dolaşan teknelerin ve yatların uğrak yerlerinden biri. Adanın Sarıgerme’ye bakan yüzü korunaklı ve tekneler bu yüze bağlanıyor. Adanın arka yüzü ise kayalık ve dalma meraklıları için uygun.
Kendinize güveniyorsanız adaya yüzebilirsiniz. Sonra da tepesine çıkıp doyumsuz manzarayı seyredebilirsiniz.
Sarıgermede uzun kumsal boyunca yürüyüş te yapabilirsiniz. Ayaklarım yanar ya da acır diye düşünmeyin. Bileklerinize kadar yükselen su ve ince kum hem yürüyüşü kolaylaştırıyor, hem de bir masaj etkisi yapıp, kasları rahatlatıyor, güçlendiriyor.
************************************************************************************
NOT: Köyceğiz'de bişey yokmuş, gidilmese de olur =)))
************************************************************************************


Evet demek ki neymişşşş
Bu yaz hep beraber Dalaman'a gidiliyomuşşşş =))

Saturday, January 27, 2007

Dikkat Saffet Çıkabilir !

Bu öyle yol kenarındaki levhalarda rastlayabiliceiniz türden bi uyarı diil arkadaşlar! Çok ciddi bi toplumsal tehlikenin eşiğindeyiz ve siz bunun farkında diilsiniz.. Saffet adlı bi teyze ve 5 yıldır aynı ceketi giymekte olan oğlu, akıl ve ruh sağlığımızı tehdit edercesine, her an her yerde karşımıza çıkabilir, konuştuklarımızı dinleyebilir ve bizi cezalandırabililer :S Bi de bu ikiliye bunu gizleme gereği duymıycak kadar aleni bi şekilde sizi takip eden, bi an bile rahat bi nefes almanıza olanak tanımayan çılgın temizlikçi teyzeyi ekleyin.. Aman Tanrım nasıl bir kabustur bu :

:lol: :lol: :lol:

Mekan: Cevahir Alışveriş Merkezi
Kahramanlarımız: Artemiz , Erdener ve Sibel
Süper kahramanlarımız :D : Saffet teyze, uzaktan akraba deri ceketli genç, temizlikçi teyze

Saçmalamanın bu kadar güldürebilmesi, sıradan bi günün bu kadar hatırlanası bi hal alabilmesi {hatta blog konusu olması} tamamen , normal insanlara anormal vasıflar yükleyerek eğlenen 3 genç insanın marifetidir =)

Çok eğlendim çok..
Seviorm seni Arty'm :))

Doğumgünün kutlu olsun kardeş dünyammm..




Bebeğimmm, ruhumm, kardeşim, meleğimmmmm..

Birlikte kutladığımız kaçıncı doğumgünün bu kimbilir.. Bir ömür kutlanıcakların yanında önemsiz bi sayı olur orası kesin..Sen bana Tanrı'nın verdiği en güzel hediyelerden birisin, diğer yarımsın,kahkahaların bu kadar içten, üzüntülerin bu kadar önemsiz,paylaşılan her anın bu kadar anlamlı ve değerli olmasının sebebisin..

23 yaşındasın bugün itibariyle.. Ne tuhaf,oysa dün 7 diil miydik :) Dertsiz, tasasız, oyunlardan ibaret dünyamız ne kadar uzakta kalmış..yıllar içinde yaşananları bir bir düşününce anlıyo insan..Acıların en büyüğünü yaşarken bir aradaydık,asla geçmez dediğimiz kalp ağrılarının yerlerini nasıl da yenilerine bıraktığını beraber öğrendik,konuşmaya gerek kalmadan tek bir bakışla çok şeyler anlattık bazen,bazen saatlerce susmadan konuştuk ve konuşmaktan yorulduk=) , saçmaladık, rezil olduk ,sarhoş olduk, kimselere anlatamadıklarımızı anlattık birbirimize..bazen kendimize bile anlatmaktan kaçındıklarımızı hatta.., kırıldık zaman zaman belki ama süresi bi bakış uzunluğunu geçmeyen kırgınlıklardı hepsi, ilkokul mezuniyeti- ortaokul mezuniyeti-lise mezuniyeti derken üniversiteden bi türlü mezun olamama telaşını da paylaştık :) Anlatmakla sayfalara sığmıcak yaşanmışlıkların sahibiyiz işte özetle..

Zaman çok çabuk geçio ve gündelik hayatın koşuşturmacasında farkına varamıyo insan bunun çoğunlukla..Sevdiklerini ihmal ediyo, söylemesi gerekenleri söylememiş olduğunu çok geç farkedio, elinde bi sürü keşkeler ve pişmanlıklarla kalıo.. Ama bizim dostluğumuzda bunların hiçbiri yaşanmadı ve yaşanmıycak asla.. Bunu bilmenin verdiği huzur,güven ve mutlululuğu ancak böylesi bi dostluğa sahip olabilmiş şanslı insanlar anlayabilir.Yalanların, riyakarlığın, vefasızlığın insan ruhuna hükmettiği böyle bi zamanda her ihtiyaç duyduğunda elini yüreğine koyup acılarını dindiricek; içini,kalbinin en derinini bilicek ; üzüntülerini kendi üzüntüleriymiş gibi sahiplenip paylaşıcak; mutluluğuna senden fazla sevinicek bi insanın varlığıyla hayatları değişmiş şanslı insanlar..

Hayatımın her döneminde bana huzur verdiğin için, gülümsemenle dünyayı aydınlatma gücüne sahip olduğun için, varlığınla anılarıma,çocukluğuma, yaşadığım her ana anlam kattığın için, hep yanımda olduğun için, hep yanımda olucandan emin olmanın rahatlığını yaşattığın için, gülümsememi sağladığın her an için, herşeyden önemlisi hep "sen" olduğun için, başka kimseye benzemediğin için, hiç değişmediğin için

..iiki varsın Simgoşum..

seni kelimelerin yetmediği kadar çok seviorm

koskocaman

büsbüyükk

aşmış ötesii

deli çok

:)

hepsini topla

bak yine yetmiyo.. =(

CANIMSIN !!!

İYİ Kİ DOĞDUN BEBEKİMMMMMM :*******************

Friday, January 26, 2007

YERİMMMMMM =)

mutluluğumun sebebi
26.01.2007 / 23.00

yüzümü güldürdün başımı döndürdün acımı dindirdin yolumdan çevirdin
eğlendirdin sakinleştirdin ehlileştirdin ve daha bir sürü şey

hoşgeldin =)

Bir Delinin Hatıra Defteri


Geçen cumartesi Tuğbişimin organizasyonuyla enteresan bi oyuna gittik sizlerle paylaşıyım dedim. Erenköy'de Kulis Sanat Evi diye bi mekan var.. { Divan'ın sokağından giriosn, 4. sağdan dönüosn ;) } Tiyatro dediğimiz yer bi apartmanın arka bahçesinde bi müştemilattan ibaret =) Evet evet bildiiniz müştemilat yahuu! İlk gördüğümüzde epey bi yadırgadık ne yalan söyliim.. Ufacık bi mekan, kulis perdeyle sahneden ayrılmış, sahnenin önünde minderler ve sandalyeler en arkada da kantin kıvamında bişi :) 20 kişilik ( o kadar insan bile sığabilir mi tartıştık bunu :)) bi alan toplamda. Kendimizi pek bi entel hissederek gittik oyuna. Hepimizde bi havalar, interaktif bi oyuna gidiyoruz, çok sanatsal bi etkinlik içindeyiz kahretsin modu.. Bi görgüsüzlük ki sormayın gitsin :D yaklaşık bi 15 kişi falan vardı tahminen, bunun 9'unu bizim grup oluşturuyodu zaten.. Ve daha oyun başlamadan patlattık bombayı.. Bizim 9. arkadaş geç kaldığı için oyun bi türlü başlayamadı :) Oyun esnasındaki rezilliklerimizi anlatarak karizmamizi daha fazla zedelemek istemiyorum ama yerli yersiz kopan kahkahalar, Zeynep'ten inciler {çok mutsuzummm böhüüü & aaaaaaa!! =))} , sanatçının bi türlü rolüne adapte olamayışı.. vs vs şeklinde fikir edinmenizi sağlayabilirim. Çok ciddi bi oyun izliycemi düşünüyodum ben giderken, oyun öncesi internetten yaptığımız araştırmanın yanıltmacası tamamen, bi deliyle aynı odada kapalı kalmak ve onun iç dünyasına bire bir şahit olmak falan vayy be yani çok psikolojik sosyolojik bi deneyim :D Ama hiç de tahmin ettiğimiz gibi olmadı.. 90 dakika stand-up tadında, çoğunlukla seyirciye sataşmaya dayalı eğlenceli bi gösteri izledik.

Gogol'ün Bir Delinin Hatıra Defteri adlı oyununun Metin Zakoğlu tarafından araya doğaçlamalar katılarak genişletilmiş bi versiyonu özetle..Son sahnesi çok etkileyici, tüylerini diken diken ediyo insanın hem replikler hem oyuncunun performansı muhteşemdi.. Ama bunun dışında dediğim gibi eğlenceli bi oyundu. Eğer gidicekseniz kalabalık gitmenizi tavsiye ederim yalnız.. Zira bizm bu kadar eğlenmemizin sebebi arkadaşlarımız hakkındaki esprilerdi çoğunlukla :D { bkz. Ercan, Zeynep ve Ferhat =) }


Metin Zakoğlu'nun oyunları hakkında daha ayrıntılı bilgi için aşağıdaki adreslere bi bakın derim :




Thursday, January 25, 2007





bu çocuklar çılgınnn :lol: :lol:

İsmail Cem'i kaybettik..














Çok ileri bir tarihte
Çok yaşlı olarak
Sessizce ayrılmalıyım
Kimseye pek gözükmeden
Ve kimseyi rahatsız etmeden.

Masamın üzerinde
Dünden kalan işler
Tamamlanmamış yazılar
Okunmayı bekleyen kitaplar
Ve anılar ve umutlar.

Filleri kuyruğundan çekerek
Tepeleri aşırtmaktı görevim
Günler bitti filler tükenmedi
Ben elimden geleni yaptım
Gerisini siz tamamlayın.

Boşa geçmedi hayatım
Daha fazlası olabilirdi ama
'Buna da şükür' demeliyim
İşte sevgili dostlar
Ben böyle veda etmeliyim.

New York, 1995

İsmail CEM



"-Türkiye ne zaman Avrupalı olur bilir misiniz..Çocuklarınızı İsmail Cem gibi yetiştirdiğiniz zaman " Rauf Tamer

huzur içinde yat..

yorumsuz..

Ey guzel ülkem! Seni yürüyeceğiz bugün; adım adım... kaldırım kaldırım... Taşlarında büyüdüğümüz, serpilirken diz kanatıp taban çürüttüğümüz o kaldırımların kabir şimdi bize... Beynimiz bir kin tuzağında nar gibi dağılıyor; cesedimize serilen gazetelerin başlıklarında kardeşlik çağrılarımız kanıyor. Ağrı dağı sallanıyor, yürek ağrımızın şiddetinden... *** Yürüyeceğiz bugün, mayınlı bir güzergâh boyunca: Uğur Mumcu caddesinden geçip Musa Anter meydanına yöneleceğiz. Ahmet Taner Kışlalı merkezinin oradan Hiram Abas parkına döneceğiz. Metin Göktepe'yi öldürdükleri köşeden Bahriye Üçok'u bombaladıkları eve doğru çıkacağız. Abdi İpekçi heykelini geçip Hablemitoğlu çıkmazına gireceğiz. Gün Sazak sokaktan, Muammer Aksoy bulvarına, oradan Nihat Erim sapağına, Doğan Öz mahallesine... Derken kendimizi Hrant Dink mezarlığında bulacağız. İşte budur bize miras, kanlı atlas... "Sıra hangimizde?" endişesiyle arşınlayacağız yollarını; içimiz tıpkı sen gibi; kâh köpük köpük umut, kâh katran karası hicran... *** "Güvercinleri sever" sanıyorlar seni; şahinliği konduramadıklarından sana... Oysa sen, en çok sana zulmedenleri başına taç yapan bir bivefasın; elinde al kanlar, yüzünde pençe pençe darbe izleriyle umarsızsın. Gurur duyarsın, sahte sevdalılarınla... Katillerin gezinir yollarında elini kolunu sallayarak; dokunmazsın. Ayırırsın çocuklarını; kayırırsın. Çatışırlar soyları kırılasıya, göz yumarsın. Sanki en çok, seni sevenlere düşmansın. Nasıl da kıyarsın, zulmedersin onlara; yargılar, hapseder, gömersin en işlek caddelerine, güpegündüz, uluorta... Aldırmazsın. *** Seni sevdik diye bütün bunlar; şu halinle bile sevdiğimiz sen, şu halde olmayasın diye... Selameti eli kanlı cellat sürülerinde aramayasın diye... Eskisi gibi yüzünde güller açsın, dilinde her dilde türkü çalsın diye... İnsanlık ailesi sana gıpta etsin; senden övgüyle bahsetsin; evlatların dünyanın her köşesini alnı açık gezsin diye... Zar zor, yana yakıla, can pahasına dokuduğumuz bir güzelim halısın; lakin öyle narinsin ki bir kibritlik canın var. Işıklı bir beyne sıkılan üç hain kurşun, o hayali cennetten ebedi bir cehennem yapar. Kararır yine ümidimizin ufukları... Düşeriz yollara, kan kırmızı atlaslar boyunca, kayıplarımızın peşi sıra... Yaslı bir duduk çalar Ermeni mezarlığında... İstanbullu Bedros Turyan'ın dizeleri vasiyetimiz olur: *** "Solgun benizli ölüm meleği/ sınırsız bir gülüşle karşıma dikilse de,/ acılarımla ruhum buhar olup uçsa da,/ bilin ki hâlâ yaşıyorum. "Terli alnımla/ taş kesilmiş vücudumu,/ kefene sarıp kara tabuta koysalar da,/ bilin ki hâlâ yaşıyorum. "Acımasız ölüm meleğinin titrek gülüşü/ dokunaklı çanın çalmasıyla,/ tabutum ağır ağır ilerlese de,/ bilin ki hâlâ yaşıyorum. "Yas şarkıları söyleyen insanlar,/ siyah giysileri ve asık suratlarıyla/ tütsü ve dualar yaysalar da,/ bilin ki hâlâ yaşıyorum. "Çukurumu kazıp beni gömseler de/ yasa bürünmüş sevdiklerim/ Ağlaşıp ayrılsalar da/ bilin ki hâlâ yaşıyorum./ Ama eğer bir köşede/ unutulup giderse mezarım,/ ve hatıram da solarsa, / Ah işte ben o zaman ölürüm."

Can DÜNDAR / 23.01.'07